as is

  1. olduğu gibi, ne durumda ise öylece.
    If you buy the car as is, you will have to put it in running order:
    Arabayı olduğu gibi satınalırsan çalışır hale getirmen (tamir ettirmen) gerekir.
  2. olduğu gibi, şimdiki haliyle, hiçbir değişiklik/tamir vb. yapmadan.
    I'll sell my car as is.
kiracı meskeni olduğu gibi kiralamaktadır
adet olduğu üzere Adverb
alışılmış olduğu üzere Adverb
gereği gibi
Bilindiği gibi,
Bilindiği üzere,
döküntü mal
...'de olduğu gibi
...'de olduğu gibi
anlaşılacağı üzere
Bilindiği kadarıyla,
Kaybın/başarısızlığın küçüğü de bir, büyüğü de. (Örneğin treni bir dakika farkla kaçırmakla bir saat farkla kaçırmak aynı şeydir). Adjective
o söz konusu olduğunda
gerçekte, hakikatte, görülüyor ki, bu durumda, buna rağmen.
I thought things would get better, but
as it is, they are getting worse: İşlerin düzeleceğini zannetmiştim, fakat görülüyor ki büsbütün kötüleşiyor.
I should like to come, but as it is, I cannot: Gelmek isterdim, fakat bu durumda mümkün değil.
Cold as it is, I'll have a swim: Soğuk olsa da (soğuğa rağmen) yüzeceğim.
tartışmasız
hiç şüphe yok, kesinlikle, şüphesiz, yüzde yüz.
“ … hastalığı, … sonucu, … durumu”.
psoriasis: uyuz hastalığı. Suffix
bir belgenin delil olarak kabul edilip edilmeyeceğine karar vermek Verb
pek dedikleri kadar kötü/fena değil.
olduğu gibi, her nasılsa, pek iyi değilse de.
The food, such as it is, is abundant: Yiyecek pek iyi değilse de boldur.
... diye birşey yok.
Reklamın kötüsü olmaz. Sentence, Advertising
Ne bileyim? Benim kadar sen de tahmin edebilirsin. Senden fazla bildiğim bir şey yok.